X

GİZLİ AÇLIK, METABOLİK DÜZELTME VE OPTİMAL BESİN TRİAJI

Koruyucu hekimliğin tanımı hastalıkların tanı almadan kök nedenlerinin anlaşılıp ortadan kaldırılması ve kişiselleştirilmiş biçimde bedenin ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. İHTİYAÇ  dediğimiz noktada sadece açlığın giderilmesini kastetmeyiz. Gerçek anlamda doğal, doğru ve yeterli beslenme, yeterli ve kaliteli uyku, stresle baş etme metodlarının kişiye özel uygulaması, tatmin edici sosyal ilişkiler ile uyumla toplumun bir parçası olmayı anlatmak isteriz.

Burada beslenme ve besin desteklerinden bahsetmek istiyorum. Çoğumun beslenme terimini karnımızı doyurmak olarak algılıyoruz. Ancak hastalıkların önlenmesi ve kaliteli, sağlıklı, mutlu biçimde geçirilen bir uzun yaşamın sırrı büyük oranda uzak durmamız ve mutlaka yakın olmamız gereken besinlerden geçiyor. Burada en önemlisi doğal tarım ürünlerine ulaşabilmektir. Toprağın ve suyun ne kadar çok tarım ilacı, yabani ot ilacı ve kimyasal gübre ile dolduğunu ve hayvanlara ne kadar çok kimyasal yem, antibiyotik ve hormon verildiğini düşünürsek besin kirliliğini anlamamız kolaylaşacaktır. Yeterli protein alımının sağlandığı, gökkuşağı gibi rengarenk sebze ve meyveyi günde dokuz porsiyon tüketmek, eliminasyon diyetini yılda bir  ya da iki yapmak, şekerden uzak durmak ve tahıl seçimini doğru yapmak, sağlıklı da olsa sürekli atıştırmamak ve uzamış açlık süreleri ile vücudumuza iyileşme zamanı bırakmak beslenme hedeflerimiz arasındadır.

Dünyadaki en büyük açmazlardan biri ilaçlama, kimyasal gübreler ve ağır metaller gibi zehirler nedeniyle toprağın da sahip olması gereken mikrobiatanın çok azalmış olması ve dolayısıyla özellikle mineraller açısından besin değerlerinin çok azalmış olmasıdır. Burada hep magnezyumu örnek veriyorum. Şu anda biliyoruz ki beyin sağlığından tiroid hormon dengesine, insülin direncinden kasların sağlığına, kemik sağlığından bağışıklık dengesini sağlayan enzimlere ve üreme sağlığı enzimlerine dek tüm vücutta 800 kadar enzim çalışabilmek için magnezyumu kullanmaktadır. Tüm dünyada insanın toprağa acımasızlığı; toprağın nadasa bırakıldığı senelerden yılda üç kez ürün alınmaya uğraşılan bir düzeye ulaştı. Dolayısıyla besinlerde olması gereken mineral ve vitamin miktarı çok azaldı. GİZLİ AÇLIK deyimi işte tam olarak sağlıklı besinlere ulaşmaya çalışsak da mineral ve vitamin alımımızın tam olamayacağı kavramını ifade eder. İşte bu noktada elbette kişiselleştirilmiş biçimde her insanın ihtiyacı mikrobesin olarak sağlanmalıdır. Omega 3, magnezyum başta olmak üzere mineraller, D vitamini, B ve C vitaminleri, antioksidanlar,probiotikler gibi pek çok mikrobesin kişinin ihtiyacı ölçüsünde bazen devamlı bazen de aralıklı olarak verilebilir.

MTHFR ve COMT gibi enzim defektlerinde yani genetik olarak mikrobesin metabolizmasında zorluklar varsa kişiye özel olarak metil grupları desteklenmeli, tiroid hastalıklarında tiroid hormonunun aktif forma geçişini sağlayan magnezyum, d vitamini, çinko ve selenyum desteklenmeli, insülin direncinde glukozun hücre içine girişini kolaylaştıracak önlemler alınmalı ve beynin bütün fonksiyonları için de kişiye özel ihtiyaçlar belirlenip destek sağlanmalıdır. Bütün önlemleri akıllı seçimlerle alıp devamlılığını sağladığımızda METABOLİK DÜZELTME  kavramını hayata geçirmiş ve kanser dahil kronik hastalıkların önlenmesi yolunda büyük oranda yol katediyoruz.

Dr Ames’in OPTİMAL BESİN TRİAJI tanımı ile kastettiği de tam olarak budur. Gizli açlık ile karşılanamayan mikrobesin yetersizliğinin zamanla ve yaş aldıkça bizi nasıl kanser ve kronik hastalıklara götürdüğünü anlatır. Gizli açlığın devamı halinde beynin kognitif fonksiyonlarını altüst eden dejeneratif beyin hastalıkları, hipertansiyon, diabet, otoimmun hastalıklar, alerjiler, fibromyalji, kemik erimesi, bağışıklık yetersizliği ve daha pek çok hastalığın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Dolayısıyla Triaj Teorisi mikrobesin desteklerinin bu hastalık risklerini azalttığını ifade eder.

1968’de Nobel ödüllü bilim insanı Linus Pauling’in adını koyduğu ORTOMOLEKÜLER TIP da tam da bu noktadan hareket eder. Besin desteklerinin hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde , hatta ciddi yetersizlik durumunda; ortalama gerekli dozun 10-100 katının verilebileceğini anlatır. Aslında biz fonksiyonel tıpta besin desteklerini çoğu zaman ilaç gibi kullanır, kronik hastalıkları iyileştirmeyi daha da önemlisi kişiye özel meyillerde hastalıklardan korumayı amaçlarız.

Belki fonksiyonel tıp bakış açısı ile yaşamda en çok eleştirilen nokta  çok sayıda mikrobesin desteğinin kullanılması olabilir. Ancak toprağın tamamen doğal ve el değmemiş olduğu bir yerde hayvanını besleyen ya da avlanan, sebze ve meyvesini bu toprakta yetiştiren, stres ile hiç ilişkisi olmayan bir yaşamımız varsa besin desteği almayabilirsiniz. Keşke bu kadar saf ortamlarda yaşama şansımız olsaydı, ancak hepimiz büyük şehirlerde ve büyük stres faktörleri ile mücadele ediyoruz. Bu mücadele için gerçeği olduğu gibi algılayıp yaşam biçimimizi ona göre yönlendirmeliyiz. Bütün bu anlatımdan sonra önemle hatırlatmak isterim ki besin desteklerinize sizin ihtiyaçlarınıza göre hekiminiz karar vermelidir. Kontrolsüz bicinde kullanılan pek çok besin desteğinin de ciddi sorunlara neden olabileceğini bilmelisiniz. Suda eriyen vitaminlerde çok sorun yaşamayabiliriz, ancak yağda eriyen A,E,D ve K vitaminleri ile iyot ve selenyumun kontrolsüz kullanımı toksisiteye yol açabilir. Fonksiyonel tıp bakış açısı ile çalışan bir hekimle sağlığınızla ilgili her detaya ve mikrobesin ihtiyacınıza karar verebilirsiniz. Eksiğin belirlendiği her alan kolayca desteklenebilir ve enzim fonksiyonları düzeltilebilir.

Genetik olarak meyilli olabileceğimiz hastalıkların çevresel faktörler tarafından tetiklenebilmesi anlamında kullanılan EPİGENETİK KAVRAMI için de mikrobesin desteğinin çevresel faktörleri düzeltebileceğini unutmamalıyız.

Sağlıklı ve mutlu seneler diliyorum…