Günlerdir sadece Zeynep’le ilgileniyorum ama aklımdan hep yaşadıklarımı yazmak geçiyor.
Nereden başlasam? Nasıl anlatsam? Hamileliğim boyunca özlemle beklediğim o anları kelimelere dökmek o kadar zor ki…
Normal doğum yapmayı planladığım için, 39.haftamızın bittiği 9 Mayıs’ta yine doktorumuz Egemen Hanım’ın yanındaydık. Kontrolün sonunda aldığımız karar; 12 Mayıs Pazartesi günü tekrar kontrole gitmem ve hala Zeynep’in gelmeye niyeti olmazsa 14 Mayıs Çarşamba günü sezaryenle bebeğimi kucağıma almamdı. Gerçi biz plan yapsak da her an her şey olabilirdi. Tahmin edersiniz ki bu karardan sonra zaman biraz tedirgin geçti benim için.
Bir süredir eşim Zeynep’in bana doğum günü hediyesi olarak 10 Mayıs’ta geleceğini söyleyip duruyordu ama kızım Anneler Gününü yani 11 Mayıs’ı seçti.
Evimiz, 11 Mayıs 2014
10 Mayıs’ta ailemle birlikte doğum günümü kutladım ama hala Zeynep’in dünyaya gelmeye niyeti yoktu. Ertesi sabah, yani Anneler Gününde kahvaltı için Karaköy Namlı’daydık. Rezervasyon yapılmadığı için ilk giden güzel bir masaya kurulsun diye konuştuk kız kardeşlerimle. İlk gidenler annem, ben ve eşim olduğu için yaklaşık 20 dakika ayakta bekledik boşalan bir masaya oturmak için. Güzel bir kahvaltının ardından, Karaköy’ün güzel cafelerinden birine geçtik kahve için. 39+3 günlük bir hamile için performansım hiç de fena sayılmazdı. Doğumun yaklaştığının farkındaydım, biraz da endişeliydim ama henüz bir belirti olmadığı için, ister istemez Çarşamba günü için hazırlıyordum kendimi. Hatta eve gelince hiç dinlenmeden eşimin sunumuna yardim ettim. Akşam üstü hafif hafif ağrılarım başladı ama hava soğuktu acaba üşüttüm mü diye düşündüm, oysa ki Zeynep gelmek üzere olduğunun ilk sinyallerini veriyormuş. Saat 19.00 gibi sancılarım daha da arttı, dinlensem de geçmiyordu. Artık aylardır beklediğim o günün geldiğini anlamıştım. Annem ve Bora da durumun farkındaydı ama henüz o tatlı panik başlamamıştı. Akşam yemeği sonrası ilk büyük sancım geldi ve doktoruma haber verdik. Henüz sancılarım çok şiddetli olmadığı için evde biraz daha zaman geçirebilirdim. Bu arada Bora daha önceden seçtiğimiz çikolataları almak için Venüs pastanesine gitti, annem de hastaneye götüreceklerimizin son kontrollerini yaptı. Hastane çantamı, kapı ve oda süslerimizle ikramlıklarımızı önceden hazırladığımız için dilediğimde yola çıkabilirdik. Saat 22.00 gibi, sancılarım daha da sıklaşınca elimizde çantalar ve aylar evvel aldığımız, odasının önünden geçerken arada gözümüzün takıldığı, bir an önce kullanmak için heveslendigimiz boş ana kucağımızla hastaneye gitmek üzere yola çıktık. Şimdi gerçekten bu maxi-cosi nin içinde kızımızla mi dönecektik? Düşünmesi bile sancılarımın artmasına sebep oluyordu sanki. Yol boyunca hep düşündüm, her şey yolunda gidecek mi? Kızım sağlıklı mı acaba? Kime benziyor? Onu ilk gördüğümde neler hissedeceğim? Kimse dile getirmese de hepimiz biraz tedirgindik. Yol boyunca sürekli doktorumla konuştum, annem de durmadan dua ediyordu. En sakin görünen Bora’ydı ama yine de heyecanını gizleyemiyordu. Kısa kısa sorular soruyordu, “Sancın çok mu?”, “Her şeyi aldık mi?” …
Saat: 22.30 Yer: Kadıköy Şifa Hastanesi, 419 nolu oda
Doktorum Egemen Koyuncu, ben hastaneye gelmeden nöbetçi doktor ve hemşirelere gerekli talimatı vermişti. 4. kat hemşireleri hemen beni NSTye bağladılar, doktorum gelene kadar sancılarım kontrol altında tutulacaktı. Yaklaşık 5 saat olmuştu sancılarım başlayalı ama doğumun daha cok başlarındaydım. Saat 23.00 gibi doktorum da geldi. Normal doğum hayaliyle geldiğim için heyecanım ve endişem daha da artmıştı. Henüz doğumun başları olmasına rağmen çok halsizdim. Doktorum, ilk kontrolü sonrası, en erken sabah saatlerinde doğumun gerçekleşebileceğini söyledi. İlerleyen saatlerde gelecek olan daha şiddetli ağrılara dayanabileceğimden emin değildim. Doktorum, hatta beni iyi taniyan annem de ayni fikirde olunca sezaryene karar verildi. Doktorum Egemen Hanım bir süre daha benimle vakit geçirip, ameliyathanede görüşmek üzere yanımdan ayrıldı. Onun rahat ve gülümseyen yüzü beni daha da rahatlattı. Bir süre sonra anestezi doktoru yanıma geldi, bebeğime kavuşacağım an daha da yaklaşıyordu. Bunu düşünmek bile beni motive ediyordu. Tam 39 hafta 3 gündür içimde taşıdığım bu bebeği sonunda kucağıma alacaktım. Benim bakmaya fırsatım olur mu bilmiyordum ama Bora’nın istediği gibi 4.kattaki deniz manzaralı odalardan birine yerleştik. Odam, paravanla ayrılan 2 ayrı odadan oluşuyordu. Zeynep gelmeden kimsenin odadaki ikramlıkları, süslemeleri organize etmeye niyeti yoktu. Önlüğümü giymiş doğumu beklerken kız kardeşlerim de gelmişti. Zaman geçtikte herkesin endişesi artıyordu ama bana belli etmemek icin gülümsüyorlardı. En çok da annem endişeliydi, farkındaydım. Fiziksel olarak sürekli elimi tutmasa da bakışlarından elini elimin üzerinde hissedebiliyordum.
Saat: 23.30
Ve o an gelip çatmıstı. Beni almaya geldiler. Eşim, annem ve kız kardeşlerim yanımda. Bir de tabii fotoğrafçımız. Asansöre doğru hareket ediyoruz. Heyecanlıyım, korkuyorum, sancılarım devam ediyor. Yine de kocaman bir gülümseme yerleştiriyorum yüzüme. El sallayarak biniyorum asansöre. Bora’yı da başka bir yere alıyorlar, üzerine steril kıyafetler giymesi için. Ameliyathane oldukça soğuk. Beni ameliyat masasına alıyorlar ve sancılarım elverdiğince kıpırdamadan oturmamı istiyorlar. Sebebini biliyorum, belimden iğne olacağım. Adı; Epidural. Tam iğne vurulacakken sancım geliyor, beklemelerini istiyorum doktorlardan. Bir yandan da acıyacak mi diye düşünüyorum, çünkü biraz gerginim. İğne yapılırken hiç kıpırdamamam lazım, doktor şimdi dediğinde nefes bile almıyorum korkudan. Bir süre sonra bir sıcaklık hissi geliyor ama ben ayaklarımı oynatmaya devam edebiliyorum. Anestezistin işi bittiğinde beni yatırıyorlar. Kollarımı bağlıyorlar ve başımın önüne, önlüklerimizle aynı renkte bir kumaş koyuyorlar. Bu sırada, ekipten biri “Biz hazırız babayı içeri alabiliriz” diyor. Bora’nın benden daha çok gergin olduğunu hissediyorum gözlerinden, doğum başlamak üzere. Hiç konuşmadan gülümsüyoruz, elimi tutuyor ve heyecanla kızımızın geleceği anı beklemeye başlıyoruz. Yüzüm gülüyor. Bir anne gücü geliyor üzerime.
Saat: 23.57
“Dokuz sekizlik bir bebek bu” diyor doktorum. Henüz karnımdayken çığlığı bastı çünkü. Şu an bile hatırlamakta güçlük çektiğim bir sürü soru sıralıyorum. Yanıma koyuyorlar, yüzü yüzüme değdiği an susuyor. Kızımla ilk fotoğrafımız, ilk aile fotoğrafımız çekiliyor o an. Ne kadar tombiş bir bebek diyorum. Rüyada gibi hissediyorum. Ailemize hoşgeldin kızım diyorum. Duygularım o kadar karışık ki. Bir kaç dakika sonra önce kızımı, sonra da Bora’yı ameliyathaneden çıkarıyorlar. Ben ise Egemen Hanim’la kızımın ne kadar güzel olduğunu konuşmaya dalıyorum. 20-25 dakika sonra da beni ameliyathaneden çıkarıyorlar. Biraz üşüyorum, bacaklarımın titrediğini hatırlıyorum. Egemen Hanım beni öperek asansöre uğurluyor. Kapı açıldığında ilk annemi görüyorum. Eliyle başımı okşayıp “İyi misin kızım” diye soruyor. Yüzünde bir gülümseme ama benim için de endişelenmiş olduğunu gösteren bir ifade görüyorum. “Bebeğimi gördünüz mü? Ne kadar güzel” deyip duruyorum. Sonra kız kardeşlerimi, babamı görüyorum. Sancılandığını duyunca, heyecandan uyuyamadım diyor babam. O saatte Malkara’dan gelmiş. Herkes çok mutlu. Odaya girdiğim an pembe geceliğimi giydirip başıma da tacımı takıyor annem. Ben ise sürekli kızımı soruyorum. “Ne zaman gelecek kızım, hadi artık gelsin” deyip duruyorum.
Ve kapı açılıyor. Hemşire elinde önü pembe ponponlu bir bebek yatağıyla içeri giriyor. Dünyalar güzeli kızımı kucağıma veriyor. “Kızım benim” deyip, inanamayan gözlerle seyrediyorum. Eşimle birbirimize bakıyoruz ve artık aile olduğumuzu anlıyoruz.
13.5.2014
Elimizde Zeynep’in keyifle uyuduğu ana kucağıyla hastane odasından çıkıyoruz. Arabaya biniyoruz, bu sefer ben arkaya bebeğimizin yanında oturuyorum. Evimize geliyoruz. 2 gün önce 2 kişi çıktığımız kapıdan 3 kişilik bir aile olarak giriyoruz.
Herkesin doğum hikayesi kendine özel ve güzeldir. Bu da benimki. Sonunda Zeynep’ime kavuştuğum, hayatımın en mutlu hikayesi…
2,5 aylık oldun bile. İyi ki doğurmuşum seni canim kızım, iyi ki varsın Zeynep’im… Annen Nur