ERKEK KISIRLIĞI VE SİĞİL VİRÜSÜ (HUMAN PAPİLLOMA VİRUS) İLİŞKİSİ
HPV olarak kısalttığımız insan siğil virüsü ile ilgili en büyük buluş 1984 yılında Herald Zur Hausen adlı araştırmacının Tip 16 ve Tip 18 siğil virüslerinin rahim ağzı kanseri ile ilişkisinin kanıtlanması ile gerçekleşmiş ve bu büyük buluş araştırmacıya 2008 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırmıştır.
Siğil virüsünün 170-200 arası tipi vardır. 52-55 nanomometre arasında zarfsız, çift sarmallı, 8 kbaz DNA içeriği olan bir DNA virüsüdür.
72 kapsomeri olan iki viral kapsid proteini içerir ve L1 majör kapsid proteini ile hücre yüzeyine bağlanır. Enfeksiyonun hücre içinde devamını da L2 minör kapsid proteini sağlar.
Virüs birçok tipten oluşur ve tiplerin hepsi aynı enfeksiyonu yapmazlar. Tip 1 siğil virüsü ayaklarda siğil yaparken tip 2 siğil virüsü daha çok ellerde siğil yapar. Tip 6 ve 11 genital siğil ve bebeklere doğum kanalından bulaşan solunum yolları siğillerinde baskındır. Tip 16, 18, 31, 33 ve 45 gibi yüksek riskli tipler ise daha çok rahim ağzı kanseri ile ilgilidir.
Siğil virüslerinin 40 tanesi cinsel ilişki ile bulaşır ve bu tiplerin hepsini erkekte ve kadında belirlemek mümkündür. Yaşam boyu erkekte ve kadında %80-100 arasında bir oranda siğil virüsü ile karşılaşma olasılığı vardır. Aslında bu istatistik HPV bulaşından çok da kurtuluş olmadığını gösteriyor.
Sırası ile sıklığı azalan bir sıra ile yol açtığı hastalıklar
1)Erkekte ve kadında en sık genital siğiller
2)Rahim ağzı kanseri
3)Erkekte ve kadında dudak, ağız içi, yutak, dil kanseri gibi baş-boyun bölgesi kanserleri
4) Erkekte ve kadında anal kanserler
5)Kadında dış genital bölge ve vaginal kanserler
6)Penis kanserleridir.
Gebelik öncesinde rahim içi dokuya ve embriyoya, gebelik sırasında plasentaya, amnios sıvısına, bebeğin etrafını çeviren zarlara ve bebeğe ve özellikle doğum sırasında da bebeğe geçiş (laringeal papillomatosis) bilinmektedir.
Siğil virüsü genellikle zarar görmüş cilt ve mukoza dokusundan girer ve en sık mitotik aktivite gösteren yani en çok yenilenip çoğalan dokuları tercih eder. Genital bölgenin cinsel ilişkiden önce doğal olarak herhangibir yöntemle tüylerden arındırılması bu bölgede epitel hasarlarına yol açarak virüsün hücre içine girişini kolaylaştırır.
Spermde siğil virüsü DNA’sı ilk defa 1989 yılında penislerinde siğili olan hastalarda saptanmıştır. Sperm de mitotik aktivitesi yani çoğalma kapasitesi yüksek bir hastadır ve siğil virüsünün bulaşma kapasitesinin yüksek olduğu bir hücre grubudur.
Siğil virüsü DNA’sı spermin başında yani akrozomunda yer alıyor. Spermlerin üretildiği testislerin yanısıra, taşındığı epididim ve duktus deferens alanlarında da siğil virüsü DNA’sı saptanabiliyor.
Spermde siğil virüsünün bulunduğu olgularda tip 16 ve tip 18 varlığında sperm hareketinin azaldığına (astenozoospermia) dair güçlü yayınlar vardır. Spermde hareket azlığı da çiftin üreme oranını doğal olarak düşürüyor. Yine yayınlarda morfoloji olarak adlandırdığımız spermin yapısında sorunlara yol açtığına dair bulgular görüyoruz. Aynı zamanda siğil virüsü DNA’sının spermde DNA fragmantasyonunu artırdığı ve bu yolla da gebelik oranını azaltabileceği düşünülmektedir. Ortalama olarak siğil virüsü DNA’sının erkek kısırlığını 3 kata kadar artırabileceği düşünülmektedir.
Spermde siğil virüsü DNA’sı pozitifliği cinsel ilişkide virüsün vaginadan rahim ağzına ve oradan rahim içi dokuya yayılabileceğini gösteriyor. Bu bağlamda deneysel çalışmalarda rahim içi dokuda(endometrium) ve rahim içi dokuya yerleşecek olan blastokiste (embrionun yerleşmeye hazır 5. gün hali) bulaşabileceği gösterilmiştir.
Erkekte siğil virüsü varlığında sperm başındaki enfeksiyonun taşınması ile gebelikte amnios sıvısında %12 oranında siğil virüsü DNA ‘sına rastlandığı ve bu nedenle düşük, erken su kesesi açılması ve erken doğum tehdidi riskinin artabileceğine dair çalışmalar vardır.
Spermde HPV DNA bulunan vakalarda üreme oranlarının azalması ile birlikte yapılan tedaviler sırasında da aşılama başarısının HPV DNA negatif olan erkeklere göre azaldığı belirtiliyor. Çalışmalarda HPV taşımayan erkeklerde aşılama başarısı %15 iken taşıyanlarda %3 ‘e kadar düşebiliyor. HPV DNA’nın özellikle tip 16 ve 18 gibi yüksek riskli tiplerinin varlığı ya da kombine olarak diğer tiplerin eklenmesi başarı oranını düşürüyor.
Tüp bebekle yapılan tedavilerde de hasta seçim kriterleri çok titiz seçilen bir çalışmada mikroenjeksiyon başarısının %18.2 ‘e kadar gerileyebileceğine dair sonuçlar elde edilmiştir.
Yine deneysel çalışmalarda infertilite(kısırlık), gebelikte düşük, erken su gelmesi ve erken doğumun önlenmesi için spermden siğil virüsünün ayrılması için birtakım tedavi çalışmaları deneysel aşamada uygulanmaktadır. Siğil virüsünün hücre içine bağlandığı sindekan adlı proteinin yıkılması için heparinaz 2 ile yapılan çalışmalar başarılı görünüyor. Yine astaxanthin adlı antioksidan maddenin de spermle muamele edildikten sonra spermden siğil virüsünün ayrılabilmesini sağlayabildiği düşünülmektedir.
Burada en büyük silah siğil virüsü aşısının titizlikle erkek ve kız çocuklarına uygulanmasıdır. DNA rekombinant teknoloji ile üretilen aşılar uzun yıllardır son derece güvenle uygulanıyor. Erkek ve kız çocuklarında en iyi bağışıklık düzeylerinin oluştuğu ideal yaş 11-12 yaşlardır. Aşı en başta bağışıklık sağladığı tipler için koruma sağlayacak ve olasılıkları azaltacaktır. Bu yaşın ötesinde de enfekte olsun olmasın bütün kadın ve erkeklerde aşılama yapılabilir. Virüs bulaşı olduktan sonra deri ve mukozada vücudumuz hücresel bağışıklık ile virüsü yok edebiliri buna hücresel bağışıklık diyoruz. Ancak hücresel bağışıklık kalıcı bağışıklık getirmediği için aşıların oluşturduğu kalıcı sistemik bağışıklık etkisini çok önemsiyoruz.
Daha önceden siğil virüsünü almış ve HPV DNA pozitif olan grupta yapılan aşılamalarda da 6 ay ve 1 yıl süre ile yapılan izlemlerde spermlerin sayısı ve yapısı aynı kalırken hareketleri artmış ve spermlere karşı olan antikorlar azalmıştır. Bunun sonucunda ise gebelik oranları artmış, düşük oranı azalmış ve sağlıklı doğum oranı yükselmiştir.