X

GEBELİĞE HAZIRLIK SADECE FOLİK ASİTTEN Mİ İBARET? FONKSİYONEL TIP YAKLAŞIMI NELERİ KAPSIYOR?

 

Yıllar boyunca geleneksel tıp eğitimi bize gebelik hazırlığında temel standartları oluşturmayı önerdi. Biz doğum hekimleri olarak size klasik uygulamaları anlatmaya çalıştık. Bu yaklaşım:

 

*Gebeliğe 3 ay kala folik asit başlamak ki bu yolla nöral tüp defektleri sıklığını 3 kat azaltabilmek,

*Rubella bağışıklığınızı kontrol etmek ve gerekirse aşılamanızı sağlamak (%85 imiz zaten çocukluğumuzda rubella geçirmiş oluyoruz. Kalan %15’imizin tercihan aşılanması gerekiyor ve bağışıklık süreci için 2 aya ihtiyacımız oluyor),

*Gebeliğe mümkün olduğu kadar ideal bir kiloda başlayabilmek; gebelik hipertansiyonu, preeklampsi ve gestasyonel diabet olasılığımızı azaltabilmek,

*Tiroid fonksiyon bozuklukları açısından araştırma yapmak ve tiroid fonksiyonlarını optimumda tutabilmek,

*Demir eksikliği anemisi varsa düzeltmek ve iyi bir ferritin ile gebeliğe başlamak,

*Aile öyküsünde kromozom anomalisi ya da tek gen hastalığı , genetik geçişli kan hastalıkları varsa bu durumun anne-baba adayı açısından değerlendirilmesi ve genetik geçiş olasılığını hesaplamak ve mümkün olan uygulamaları aile ile paylaşmak  gibi temel konuları içeriyor.

Sizce gerçekten sadece bunlardan ibaret mi?. Pek çoğumuz buna evet diyecektir çünkü zaten epeyce doğru önlem ve yaklaşım bu temellerde var.

 

Şimdi biraz sınırların ötesine bakalım…

 

            Fonksiyonel Tıp bize her konuda koruyucu hekimlik uygulamalarının temellerinden bahsediyor. Gebelik hazırlığı, bütünüyle gebelik hali ve emzirmede de bambaşka pencereler ve kapıları aralıyor.

Elbette kromozom anomaliler ve tek gen hastalıkları gibi genetik pek çok sorun hakkında tamamen önleyici olmamız mümkün değildir. Az da olsa genetik geçişi olan hastalıkları tanıma fırsatını yakalamışsak genetik geçişin tipine göre gebelik öncesi danışma verebiliriz. Anne veya babada ya da her ikisinde birden tesbit ettiğimiz hastalık ya da taşıyıcılık  tanınabilir. Tüp Bebek Uygulamalarında sınırlı yeri olan embriyo transferi öncesi genetik tanı ile sağlıklı embriyoları bulup onları transfer edebiliriz. Ancak çoğunlukla aile hikayesi bulamayız. Sağlıksız sperm ya da yumurta hücresi birleşebileceği gibi, iki sağlıklı ürün birleşip sağlıksız ürün de ortaya çıkabilir. Yani genetik hastalıklar dediğimiz geniş yelpaze illa da aileden gelmek zorunda değildir. Genetik malformasyon sıklığı toplamda tüm gebelikler ve tüm yaş kadınları için ortalamada %2-4 civarındadır.

 

Fonksiyonel Tıp bakış açısı ile yaşamak sperm ve yumurta açısından daha sağlıklı ürün elde etme çabasını içerir, ancak genetik anomali ve yapısal hastalıklar koruma sözü veremez.

 

Fonksiyonel tıbbın bütün amacı bir kronik hastalığın tanısı ya da adına odaklanmadan bir yaşam biçimi değişikliğine gitmek ve bunu korumaktır.

            Burada amaç edineceğimiz 5 temel yaşam biçimi değişikliğinden bahsedebiliriz.

            *Sağlıklı beslenme ve sindirim

            *Yeterli ve dengeli bir uyku alışkanlığı

            *Düzenli egzersiz

            *Tatmin edici sosyal ilişkiler

            *Stresle baş etme yeteneğimizi geliştirmek

 

Gebelik sürecinden birkaç ay önce başlayan bu sürecin ilk adımı beslenme düzenimizi gözden geçirmektir. Sayısız kimyasal toksik madde, ağır metal, tarım ilacı, gıda koruyucu ve bağırsaklarımızın sindiremediği glüten ve inek sütü ürünleri sindirimimizi olumsuz etkiler. Sağlıklı besin emiliminin sağlanması için sadece tek sıra epitelden oluşan ince bağırsak hücreleri; normalde zararlı maddeleri sistemik dolaşıma geçirmez ve sindirilebilen ve emilime hazır sağlıklı karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineralleri dolaşıma geçirirler. Bu arada sağlıklı bağırsakta var olan probiotik bakteriler ve bağırsağın kendi florası da bağırsak yüzeyini ve dolayısıyla bizi zararlı bileşenlerin emiliminden korur. Bağırsak sağlığı hemen hepimizde güncel  kötü tarım uygulamaları ile iyi durumda değil ve vücudumuzun üretemediği ve dışardan almak zorunda olduğumuz birçok vitamin ve minerali de ne yazık ki topraktan ve sudan  yeteri kadar alamıyoruz. Bu duruma kronik enflamatuar hastalıkların ve hatta kanserin nedeni olabileceğini unutmayarak ‘gizli açlık’ diyoruz.  Burada ilk hedefimiz sağlıklı barsak yüzeyinin sağlanmasıdır ve ‘eliminasyon diyeti’ bizim altın standardımızdır. 3-4 hafta süren ve ardından besin tanıttığımız bir eliminasyon programı aday olabileceğimiz ya da olduğumuz kronik hastalıkların %80 ini önleyebilir.  Yaptırdığımız tetkiklerle de gizli açlık nedeniyle eksik olduğunu saptadığımız vitamin ve mineralleri tamamlayabiliriz.

Bir yenidoğanın doğum anında kordon kanında en az 280 kimyasal madde ile doğduğunu söylesem çoğunuz haklı olarak çok korkarsınız. İşte tam da bu yüzden temeli barsak sağlığından geçen bu sağlıklı yaşam  arayışı hem bizim hem de çocuklarımızın yaşam yolculuğunu yeniden ve yeniden şekillendirecektir. 

            Anne karnında başlayan yaşam süreci pek çok değişkenden etkilenir. Otizm sıklığı İstanbul istatistiğinde 49 çocukta bir gibi bir rakama ulaşmıştır.  Otizm spektrum bozuklukları, disleksi, hiperaktivite ve dikkat eksikiği, öğrenme güçlükleri gibi pek çok soruna nedeni belirsiz hastalıklar olarak bakamayız.

            Bu arada emzirme dönemi de aynı biçimde çalışır. Yine yenidoğan döneminden başlayan aylar boyunca bebek en az 6 ay  besinini büyük oranda anneden sağlar. Bizim kanımızda ve esas olarak yağ dokumuzda depolanan tüm toksik maddelerin doğal olarak bebeklere geçeceği açıktır. Yağ doku burada ayrıca toksik kimyasalların ve ağır metallerin asıl depo alanıdır ve gebelikte plasentadan ve emzirme döneminde de anne sütünden bebeklere doğal olarak geçecektir. Özellikle emzirme döneminin kadınlar için bir detoksifikasyon dönemi olduğunu söylemek gerekiyor. Bunun sorumluluğu bizi gebelik öncesi toksik depomuzun azaltılmasına yönlendirmelidir.

Düzenli egzersizin bir yaşam biçimine dönüşmesi vücudumuzun mutlak ihtiyacıdır. Metabolik işlevlerin düzgün çalışması için başta insülin direncinin giderilmesi için en büyük çözümdür. Düzenli yürüyüş, bisiklet ya da yavaş hızda bir koşudan tenis oynamaya dek uzanan kardio egzersizleri bize performans ve güç kazandırır. Bu egzersizlere mutlaka direnç egzersizleri ile kas çalışmaları eklemeliyiz ki yıllar içinde giderek kaybedilen kas yoğunluğunu koruyabilelim. Vücudun enerji sistemi olan mitokondrilerimiz en çok kaslarımızdadır. Mitokondrilerimizin sağlıklı çalışması da metabolik hastalıklardan demans ve Alzheimer gibi dejeneratif beyin hastalıklarına kadar kocaman bir spektrumu içeren bir sağlık teminatı verecektir.

İnsanın yaradılışı mutlak yalnızlık üzerine kurulmamıştır. Keyifli ve seçici bir sosyallik sağlık yolculuğunun vazgeçilmezidir.

Özellikle gece 23.00 ve sabah 06.00 arası sağlıklı bir uyku sirkadiyen ritm üzerinden bedensel ve ruhsal olarak tam bir iyileşme haline büyük katkıda bulunur.

Ve günümüz dünyasının en büyük sorunu stress ile nasıl mücadele edebileceğimiz konusudur. Stress nedeni olan pek çok meselenin tamamen ortadan kaldırılması elbette mümkün değildir. Ancak bizim bu konuları önem sırasına göre nasıl konumlandıracağımız ve nasıl yöneteceğimiz konusu önce kendimizi doğru algılamaktan geçer. Sağlıklı beslenme ve sindirim, uyku, sosyalleşme, egzersiz tüm bu yönetim için ana desteklerimizdir. Gizli açlığın giderilmesi yani gerekli, takviyelerin alınması da bu anlamda son derece gereklidir. Ancak yaralarımız olabilir ki  büyük ya da küçük olması farketmeksizin bir terapi yolculuğuna ihtiyaç duyar. Ve insanın kendine yapacağı en büyük iyilik kendini doğru algılayıp ihtiyaçlarını belirlemesi ve önce kendi ellerini sıkı sıkı tutmasıdır.

            Gebelik bizim yaşamımızın meydan okuyan zaman dönemlerinden biridir. Elbette bize belki de ruhsal  ve hatta çoğumuzda bedensel olarak da en  iyi gelen  zaman süreci olabilir. Ben kendi gebeliğimi, doğum ve lohusalığımı hayatımın en mutlu dönemlerinden biri olarak hatırlıyorum. Ancak her zaman söylerim hiç birimiz gebelik, doğum ve lohusalık dönemine ‘çok kolay’ deme rahatlığında olamayız. Gebelik hazırlığı bu anlamda bedensel ve ruhsal bir iyilik haline mümkün olduğu kadar yakın olabilmeyi ve bu yaşantıyı da sürdürülebilir hale getirmeyi amaçlamalıdır.

Hepimiz için koruyucu hekimliğin önemini anladığımız ve kendi sağlık yolculuğumuzun başlayacağı bir başlangıç olmalı, belki de en güzel zamanlardan biri ebeveyn olmaya hazırlandığımız zamandır.