X

Hücrelerimiz Yaşlanmaya Meydan Okusun!

Önce biraz biyoloji konuşalım:

Tüm hücrelerimizde çekirdek, ve çekirdek içinde de bizi biz yapan kodların bulunduğu DNA yı paketleyerek taşıyan kromozomlar var. DNA çift sarmalllı genetik material.

Telomer her bir DNA sarmalının ucunda bulunan ve kromozomları koruyan parçalardır. Tıpkı ayakkabı bağcıklarının ucundaki plastik parçalara benzerler. İstisnasız tüm hücrelerimizdeki DNA sarmallarının ucunda bulunurlar. Her hücrede 23 kromozom çifti olduğundan, doğal olarak her hücrenin 92 telomeri vardır.

Telomerler normalde kromozomları anormal düzenlenmelere karşı korur ve kromozom uçları yıpranırken gen kaybını önler. Kromozom uçlarının birbirine kaynaşmasını önleyen ve kromozom uçlarının nükleer zarfa yapışmasını sağlayan koruyucu başlıktır.

 

TELOMERLER VE YAŞLANMA İLİŞKİSİ NEDİR?

Biyolojik olarak ölüm, hücre bölünme kapasitesinin sınırlı olmasının bir sonucu olarak, yıpranmış bir doku kendini sonsuza kadar yenileyemediği için gerçekleşir. Yani aslında hücrelerin yaşam boyunca bölünme yani kendini yenileme sayısında belirli bir sınırlama vardır.

Telomerlerin yaşlanmanın en önemli belirleyicilerinden biri olduğunu biliyoruz. Biyolojik yaşın tahminidirler. Ne kadar uzun olursa, biyolojik yaşınız o kadar iyi olur. Aksine, daha kısa, daha hızlı yaşlanma anlamına gelir. Uzun telomer boyu, daha uzun ömürle ilişkiliyken, daha kısa telomer kanser, artrit ve kalp hastalığı gibi yaşlanmakta olan hastalıklarla ilgilidir.

Buradaki kilit nokta telomerlerin kısalma oranının günlük seçimlerimizden ve alışkanlıklarımızdan olumlu yönde etkilenebileceğidir.

Kuşkusuz, herkes biyolojik olarak kronolojik olarak daha genç olmak ister. Kronolojik yaşınızdan daha gençseniz, korumak istersiniz. Kronolojik yaşınızdan daha büyükseniz, değişiklik yapmak isteyeceksiniz. Ama yavaş yaşlanmanıza yardımcı olmak için doğru şeyleri yaptığınızı nasıl bileceksiniz?

FONKSİYONEL TIBBIN ROLÜ

Fonksiyonel yani işlevsel tıp tam da burada yani ‘anti-aging’ de veya ‘genç kalmak’ da önem kazanır.

İsminden de anlaşılacağı gibi işlevsel tıp, vücuda işlevini geri kazandırmaya yönelik önlemleri ifade eder. Telomerlerle ilgili olduğu için, daha iyi işlev, daha uzun telomerlere eşittir. Tam tersi, daha uzun telomerler daha iyi işleve eşittir. Örnek olarak kan şekerini alın. Kan şekeri rutin olarak yükseldiğinde iltihap oluşur ve telomerler zarar görür. Telomerlerin uzun süreli kısalması, kan şekerini kontrol etmeyi de zorlaştırır. Bir kısır döngü haline gelir. Bunun gibi döngüler, semptomları hedefleyen tek bir müdahaleyle değil, tüm olası katkı alanlarını hedefleyen kapsamlı bir yaklaşımla yani fonksiyonel tıp yaklaşımı ile kırılır.

İşte fonksiyonel tıp perspektifinden sağlıklı telomer uzunluğunu korumanın yani ömrümüzü uzatabilecek, sağlığımız ve gençliğimizi içten koruyabilecek önlemler dizisi:

 

DÜZENLİ EGZERSİZ

Bir araştırmaya göre, yüksek düzeyde fiziksel aktiviteye sahip kişiler, hareketsiz veya orta derecede aktif olanlara kıyasla önemli ölçüde daha uzun bir telomer uzunluğu gösteriyor. Yüksek fiziksel aktivite yapan yetişkinlerin, hareketsiz olanlara göre biyolojik yaşlanmadan 9 yıl avantaj sağladığı belirlenmiştir.

 

SAĞLIKLI DENGELİ DİYET

Obezite, yüksek seviyelerde oksidatif stres ile ilgilidir. Bu durum DNA hasarına neden olur ve telomer kısalma oranını artırır. Yüksek vücut yağı yüzdeleri, hücrelerde oksidatif stres yaratan adipositokinleri aktive ederek, kromozomlarının hücrenin çekirdeğine yerleştirilmiş telomerlerine zarar verebilir. Bu nedenle, sağlıklı bir kiloyu korumak ve iyi beslenmek, sağlıklı bir bağışıklık sistemini beslemek ve sürdürmek ve telomer uzunluğunu korumak için çok önemlidir. Antioksidanlar açısından zengin yiyecekler, vücudunuzdaki antioksidan dengesini geliştirerek DNA’yı oksidatif stresten koruyan olumlu bir etkiye sahiptir.

 

STRES YÖNETİMİ

Düşük telomeraz aktivitesi ve kısa telomer uzunluğu, bir dizi çalışmada psikolojik, kronik ve yaşam stresi ile ilişkilendirilmiştir. Bu faktörlerin, telomerlerin uzunluğunun yanı sıra telomeraz aktivitesini önemli ölçüde etkilediği ve bağışıklık sistemi hücrelerinde oksidatif stres seviyelerini yükselttiği bildirildi. Stres, NK hücre aktivitesini ve lenfosit proliferasyonunu içeren bağışıklık rolü üzerinde önemli bir etkiye sahip olan katekolamin üretimini etkiler. Dolayısıyla iltihap oluştuğunda ve onarım süreci etkili olmadığında hastalık patogenezine yol açabilir. Bir kez daha, vücuttaki oksidatif stresi en aza indirmek, sağlıklı telomerleri korumak için gerekli hale geliyor.

 

SUPLEMENTLER

Sistemimizde yaşlanmanın etkisini azalttığı gösterilen bazı takviyeler vardır. Örneğin, çok güçlü antioksidan özellikler olarak N-asetil-sistein (NAC). C & E Vitaminleri, aksi takdirde telomer uzunluğunun kısalmasına neden olacak olan telomerik DNA’daki oksidatif hasarı sınırlayabilir. Magnezyum eksikliğine, oksidatif streste bir artış da eşlik eder, çünkü bu element, DNA replikasyonu, DNA onarımı ve RNA sentezinde yer alanlar da dahil olmak üzere geniş bir enzim dizisinin katalitik aktivitesinde gereklidir. Benzer şekilde, diyet çinko eksikliği de oksidatif hasarla ilişkilidir. Çinko takviyesi, daha yüksek hücre döngüsünü indükleyerek telomer yıpranmasına yol açan bir başka faktör olan enfeksiyon insidansını azaltır. Bununla birlikte, doğru takviyeleri seçmek her zaman bir uzmanın rehberliğinde yapılmalıdır.

 

SİGARA VE ALKOL TÜKETİMİNİ ÖNLEYİN

Sigara içmek oksidatif hasarı ve iltihabı arttırır. Bu, aşırı hücre döngüsünü ve replikatif yaşlanmayı teşvik ederek lökosit telomer kısalmasına neden olur. Yapılan araştırmalarda sigara içen kişilerin, sigara içmeyenlere göre daha kısa telomer uzunluğuna sahip oldukları bildirilmiştir. Ek olarak, farklı çalışmalar, aşırı alkol tüketimini hücresel düzeyde daha hızlı biyolojik yaşlanma ile ilişkilendirmiştir. Aşırı alkol kullanımı, daha genel olarak B1 vitamini olarak bilinen tiamin eksikliğiyle de ilişkilidir; gıdalardan enerji almak ve onu beyin, sinirler ve kalp için enerjiye dönüştürmek için önemli bir besin maddesi. Uzun vadeli B1 eksikliği, halihazırda maruz kalmış telomer uzunluğu üzerindeki ilişkili etkilerle daha yüksek oksidatif stres seviyelerine yol açar.