X

Ciğerim benim, senin o kara gözlerinden öpüyorum…

1939 da Samatya’da yaşayan Kirkor Bey ve Makruhi Hanım’ın oğulları Agop Cerrahpaşa’da dünyaya geldi. Bütün yaşamları yoksulluk içinde geçmiş olan Kotoğyan ailesinin tek oğlu idi Agop, iki tane de kızları vardı.

Oğul Agop ilkokulu bitirdiği sene gümüş atölyesinde plakaların yerleştiği press makinesine sağ elini kaptırdı ve bütün eli parçalandı. Yaşamaz denen çocuk geçirdiği ameliyatlar ve uzun yoğun bakım süreci sonrasında doğduğu Cerrahpaşa Hastanesi’nde yaşama döndü. Ortaokula gitmek istemeyip o sene edindiği kitaplarlarla kendi eğitimini sürdürdü. O bir yıl içinde çok düşündü ve anladı ki işçi olarak yaşamını sürdürmesi mümkün değildir ve okumaya karar verdi. Önce Kumkapı Bezciyan Ortaokulu ve ardından Galata Getronogan Lisesi’ne devam etti. Çocukluğunda edindiği çalışma kültüründen asla vazgeçmedi ve hafta sonları ve tatillerde Tahtakale’de işportacılık yaptı, konfeksiyon atölyelerinde ilik makinelerinde çalıştı.

1957 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı ve doğduğu, sonra da yaşama bir kez daha döndüğü Cerrahpaşa’da hekimlik eğitimine başladı. Eğitim hayatı boyunca çok sayıda araştırmaya ve buluşa imza atan Agop sağ elini artık kullanamadığı için sol eliyle araştırma, deney, enjeksiyon ve işlem yapabilmek için insanüstü bir çaba ile sol elini geliştirdi. Portakallara enjeksiyon yaptı, evde ne kadar yırtık sökük varsa dikti. El yetisini mükemmel hale getirmek iki yılını aldı ama yılmadı, vazgeçmedi. Tıp Fakültesini birincilikle bitirdi.

1967 de uzman olduğu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde başasistan olarak çalışırken 1969 yılında devlet tarafından Almanya’ya Hamburg Naar Üniversitesi’ne gönderildi. 4 ayda Almanca öğrendi ve Almanya’nın daveti ile 1 yıl daha araştırmaları için orada kaldı. İngilizce ve Fransızca’yı kendi çabası ile öğrendi.

Avrupa, Amerika ve Kanada’dan onlarca üniversiteden teklif aldı, ancak asla ülkesini terk etmedi. ‘’Vatanını sevmek sadece iyi ve güzel günlerde sevmek değildir’’ diyerek sefalet ve fukaralıklarla geçen, dedesini, kolunu ve çocukluğunu kaybettiği ülkede kendi deyimi ile yolunu kaybetmeden çalışmaya ve şifa dağıtmaya devam etti.

En hayran olduğum konuşmasında, ‘’Boş başak dik, dolu başak eğiktir derler. Ben hep eğik gezdim şu dünyada, kibirden nefret etim. Boş başaklar gibi diklenmedim, caka satmadım, her şeyi biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarıldım. İşimi şansa bırakmadım. Çünkü çok çalıştım ve boşluk bırakmadım’’ diyordu…

Prof. Dr. Agop Kotoğyan, nam-ı diğer kolsuz Agop 41 yılık emeğinden sonra Kasım 2004 de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden emekli oldu. Emekli olurken kız kardeşi ünlü matematikçi Hripsime Kotoğyan hastalığı nedeniyle törene katılamayan 87 yaşındaki annesinin mektubunu okudu. Mektup okuma yazma bilmeyen bir anne tarafından kızına yazdırılmıştı ve ‘’Garip kuşun yuvasını yapan Allah, uçmak istediğini anlayınca sana kanat taktı’’ diyor ve mektubu ‘’Ciğerim benim, senin o kara gözlerinden öpüyorum’’ diye bitiriyordu.