Tüp bebek yaptığım her çiftte yıllardır baba adayları ile ilgili farklı gözlemlerim oldu. Bunları yazalım bakalım derken ‘’acaba neler yazılmış’’ merakımı yenemeyip Google araması yaptım. Epeyce kopyala yapıştır blog ve çokça da ezici tavsiye var babalara, belki de çoğu da haklıdır… Ancak bu sürece sadece kısıtlı bir zaman aralığı ile değil değil, daha büyük bir bakış açısı ile yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.
Çocuk sahibi olmak için uzun zamandır uğraşan, çok sayıda tetkik yaptırmış ve belki de bir yığın tedavi aşamasından geçmiş bir çiftle karşılaştığımda ilk hissettiğim şey yorgun bir çiftle konuşuyor olduğumu sürekli hatırlamak oluyor. Bazen tetkiklerin başında oluyorlar, bazen de gebelik elde edilemeyen tedaviler sonrasında geliyorlar. Ancak esas tema hep aynı: ümit ve güven arıyorlar, dürüstlük istiyorlar, bazen kendi gerçekleri konusunda çok dürüstler, bazen de beklentileri gerçek durumları ile örtüşmüyor. Tedavi yöntemleri, bu yöntemlerin başarı oranları, çift olarak kendi durumlarına özel başarı oranı , hangi laboratuarla çalıştığım, benimle her noktada beraber hareket edip edemeyecekleri, bana kolay ulaşıp ulaşamayacakları dahil çok sayıda konuyu paylaşıyoruz. Genelde hem kadın, hem de erkek danışan çokça soru soruyor, ancak kadınlar çoğunlukla sürece daha hakim gibi görünüyorlar, ancak kararları beraber veriyorlar. Çok ender olarak yönetimi, takibi ve kararları tamamen eşlerinin ellerine bırakıyorlar. Bazen de o kadar gergin ya da o kadar yorgun ve ümitsiz olabiliyorlar ki, iletişim kurmaktan karar vermeye kadar olan yol çok uzayabiliyor.
Hayatta kural hep aynı:doğru iletişimin açmayacağı kapı, çözemeyeceği mesele yok… Sakin ve sabırlı biçimde birbirimizi anlamamız önce konuyu doğru algılayıp sonra da yolumuzu doğru çizmemizi sağlıyor.
Burada anne ya da baba adayı olmak arasında büyük farklar var elbette… Tedavide kadına düşen görev epeyce fazla görünüyor. Yumurtlama indüksiyonunda kullanılan ilaçlar, bu ilaçların yarattığı doğal yan etkiler ve hayatımıza etkileri, düzenli ultrasonografi takibine gelmek , tedavideki küçük değişikliklere uyum sağlamak, ilacı yanlış yapma korkusu, yumurta gelişmeyecek korkusu, iyi kalitede embriyo oluşmayacak korkusu derken kadın epeyce hırpalanıyor.
Gelelim baba adaylarına…Burada öncelikle belirtmem gereken bir gerçek var; hiç feminist değilim ve kadınlarla erkeklerin beraberken tek başına olduklarından çok daha fazla bir değer ifade ettiğine inanıyorum.’’Biz birlikte çok güzeliz’’ olgusuna da bayılıyorum. Konuya anne ve babayı ayrıştırarak yaklaşmanın ya da bir tarafa daha yakın olmanın da çok empatik olmadığı kanısındayım.
Baba adayına düşen rol biraz değişken olabiliyor. Çocuk sahibi olamamak eğer azoospermia denilen durum ise ve boşalma sonrası hiç sperm elde edilememiş ise ve dolayısıyla sperm elde edilmesi için testis biopsisi yapılacaksa baba adayına epeyce iş düşüyor. Anestezi altında testisten ince kesitte doku alınıp sperm aranıyor. Zaten sperm yokluğu gibi çok zor br tıbbi tanının sosyal ve psikolojik yük altındaki bir adama yüklenmiş stressli ve sonrası biraz ağrılı bir iş… Bunun dışında azalmış yumutalık rezervi, yumurtlama sorunları,tüplerde tıkanıklık ya da endometriosisi gibi durumlarda ise baba adayı yumurta toplandığı gün sadece sperm veriyor.
Mesele kimin daha az ya da çok yorulduğu, kimin en çok yıprandığı, ya da en çok acıyı ve hüznü kimin yaşadığı değildir.Eğer evlilik birliğinin aslı sevinçte hüzünde yan yana olabilmekse ‘’bir birlikte güzeliz’’. Düşersek birlike kalkarız, çaresizliğimizi en iyi hayat arkadaşımızın omzunda ağlayarak anlatabiliriz, eğer acı çekiyorsak da paylaşarak azaltırız. Hormon kullanımının yarattığı yan etkiler altında çaresizlik, bilinmezin yarattığı endişe, başarısızlık korkusu yaşayan kadının ailesi ve eşi en büyük desteğidir. ‘’Erkekler ağlamaz’’ diye büyütülen ve çoğu derdini paylaşamayan eşlerimizin de en büyük destekçisi kadınlarıdır. Her ilişki bu kadar bütün, samimi, sevgi dolu ve hatta sağlam olmayabilir. Bu evliliklerde de tüp bebek sürecinde karşılıklı pozitif destek beklemek ancak çiftin vicdanına kalmıştır. İlişkilerinde kurabilecekleri iletişimin sınırlarını doğru tayin edebilen çiftlerin, bu süreçte birbirleri ile ilgili sosyal beklentilerinin gerçekleri ile uyumlu olması gerektiğini düşünüyorum. Anca yine de belki daha iyi bir iletişimin kapılarını bu naif dönem açabilir ve umarım buradan beklenenin ötesinde bir evlilik dayanışması çıkar ümidimi hep koruyorum. Çünkü aile ya da doktorunuz tavsiye etti diye eşinize iyi davranmanız sadece bir anlık yanılsamadan ibaret olacaktır. Evlilik kurumunun dünyanın en büyük gönüllü organizasyonu olduğunu hatırlarsak bu kurumu güzel ve huzurlu yaşamanın anahtarını da yine kendimizde bulacağız. ‘’Ben’’ ya da ‘’sen’’ değil, biz olmanın tadına vardığımızda…
Günün sonunda biz hep burada, hep sizin yanınızdayız…
Ümidinizi birlikte ve mutlulukla yaşamak dileği ile…