19 Kasım 2014
Yıllık izine çıkmıştım, akşam koştura koştura eve girdim ve benden daha çok çocuk sahibi olmamı isteyen bir arkadaşımın aldığı gebelik testini yaptım. O kadar çok heyecanlanmıştım ki teste bakmak için bir süre banyoya giremedim. Derken dayanamayıp daldım içeri, o da nesi! Çift çizgi! Lavabonun üzerine bıraktım testi, eve gelince eşim ilk iş ellerini yıkayacaktı tabii ki.. Düşündüğüm gibi de oldu, mutluluğumuzu tarif etmek mümkün değil. Hemen ertesi güne Kadıköy Şifa hastanesinden Egemen Koyuncu’ ya randevu aldık. Kendimi bildim bileli adını duyardım, 5-6 yıl önce bir arkadaşım için gitmiştik halen orada olmasına çok sevinmiştim. Yakın zamanda iki ayrı arkadaşımın da doğumunu yaptırmıştı. Kendisi beni henüz tanımasa da ben onu çok iyi tanıyordum. “Çevremizdeki her 10 çocuktan 9 unu Egemen doğurtmuş” bir atasözü gibiydi artık bizler için.
20 kasım 2014
“Ben galiba hamileyim” dedim, gülümsedi “Bakalım!” dedi. 🙂 Birkaç soru ardından muayene etti gayet ciddi ciddi baktığı ekrandan hiçbir şey anlamıyordum. İçeri geçtik, hızlı hızlı bilgisayarına bir şeyler yazarken konuşmaya başladı. Şuan her şey için çok erken olduğunu (5 haftalıktı henüz) bazen gebeliklerin devam etmediği durumlar olduğunu hem tıbben hem de doğanın kanunu olarak anlattı ve bir anne check-up’ı istedi. Her gebelikte yapılır bu diye ekledi. Çıktığımızda şaşkındık sevinsek sevinelim de çok sevinmemeliydim sanki bu ne kadar realist bir doktormuş ne kadar ciddi falan dedik kendi kendimize. Sonra daha iyi anlayacaktım doğanın kanununu..
3 Aralık 2014
Derken yıllık izin bitti işe başladım tabi bizim orada hamile olduğunu aileden sonra ilk iş yerinin güvenlik görevlileri öğrenir. 🙂 Artık x-ray den geçmeyerek üstün arandı mı etrafta seni görenler de hemen ilan ediyor aaa hamile mi diyerekten böylece herkese tek tek yaymak zorunda da kalmıyorsunuz. Velhasıl iş yerindeki yakın çevreme yöneticime durumu anlattık tebrikleri kabul ettik. Öğleden sonra ufak bir pembelik ile karşılaştım ve hemen hastaneyi aradım. Egemen Hanım o gün hastanede değildi, günlerden çarşamba tabii… Cep telefonunu istedim, beni arayacağını ilettiler. Çok geçmeden aradı da endişelenmememi bu tip şeylerin olabileceğini söyledi ve sıkı sıkı tembih etti; “Sakın ağrı kesici alma!” Bir şey olursa yine görüşürüz dedi ve kapattı. Korkmaya başlamıştım ama karnım da ağrımıyordu. On beş gün yıllık iznimi hamileyim diye pestil gibi yatarak geçirmiştim kendime çok dikkat etmiştim, kötü bir şey olmazdı.
Akşam artık pembelik artmaya başlamıştı, ama hastaneye gitmek istemiyordum. Gidersek kötü bir şey olacak gibi hissediyordum. Hem kan sonuçlarımı da daha almamıştık..
04 aralık 2014 saat 02:38
Son bir kaç saattir iyice şiddetlenen kanamaya sancılar da eklenince artık hastaneye gitme vakti gelmişti. Eşimi uyandırdım ve hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledim. Aslında o da gitmek istemiyordu sanki gitmesek bir şey olmayacaktı, her şey geçecekti… “Gidelim mi hastaneye gerçekten?” dedi. Gidelim dedim… Yol boyunca düşündüm kürtaj mı olacaktım? Hep korkmuştum o anı yaşamaktan ama bu kadar şiddetli bir sancıya ve kanamaya içeride bir bebek olmadığına artık emindim. Sadece tıbbi müdahale için gidiyorduk hastaneye aslında…
Acil kapısından girdik, hemen tekerlekli sandalyeye aldılar ve nöbetçi kadın doğum doktorumuz sizinle ilgilenecek diyerek 3. kata çıkarttılar. Hemşire bana yardımcı olurken anlatmaya başladım “Ben aslında Egemen Hanım’ın hastasıyım yarın kontrole gelecektik. Kalp atışını falan..” derken “Egemen hanım’da burada doğum takip ediyor hemen çağırayım” dedi. Daha çok ağlamaya başladım o sırada yanımda olmasını istediğim tam da oydu zaten. Çok kısa süre sonra yanımdaydı elimi tuttu o anı unutamam ve hemen muayene etti . “Evet Zeynep’ciğim düşük yapıyorsun, herhangi bir tıbbi müdahale yapmayacağım ki sonraki gebeliğin için bu önemli…” Sonrasını hatırlamıyorum zaten duymak istemediğim ama duymam gerekeni duymuşum. Daha bu günün sabahında izinden dönmüş herkese hamileyim demişken akşamımda bebeği kaybetmiştik. Çok üzülmüş bir şekilde hastaneden ayrıldık. Çaresizlik eşimi daha çok üzüyordu gözlerinden okunuyordu. Çok canım yandı, yaşayan bilir detaya gerek yok… Kanamanın özellikle kesilmemesi için ağrı kesici içmemeliydim. İçmedim de o gün ve ertesi gün sancılar devam etti.
Egemen hanım ile sonraki ilk kontrolümde kadın vücudunun ne kadar mükemmel bir sistemi olduğunu anladım. Vücut kendisini temizlemişti, temizleyebilirdi de. Kan sonuçlarıma göre Trombosit yüksekliği, demir eksikliği ve kansızlıkta düşük için bir sebep olabilirmiş ama yüzlerce sebepten biriydi bu saydıklarımız. Her şeyin normale dönmesi için en az üç ay vardı, sonra yeniden bebek sahibi olabilirdik. Ama belkide bu bebeğin olması ve düşmesi benim sağlık sorunumun ortaya çıkması için hayatın bana verdiği bir mesajdı kim bilir? Mesajı almıştık önce bir ben sağlıklı olmalıydım, sonrası Allah Kerim.
10 nisan 2015
-Hoşgeldiniz çocuklar, nasılsınız ne var ne yok? (Eşim ve bana diyor. 🙂 )
-İyiyiz. (Ağızlar kulakta.) Ben hamileyim yine galiba test yaptık da. 🙂
Tabi bu ilk muayenelere genelde eşler falan girmez ama her kontrolde ve ikinciden itibaren her muayenemde biricik eşim hep yanımdaydı. İçeri girdik bu defa o kara ekrana bakarken daha farklıydı her şey ” Hımm… İşte bunu görmem gerekiyor, bak bu beslenme kesesi.” Diyerek anlatmaya başladı. O gün anladım daha önceki doğanın kanunu konuşmasını. Ciddiyeti o gün daha iyi anladım daha önce kanamam var diye aradığımda gayet normal bir şeymiş gibi davranışını. Belki de daha o ilk muayene de anlamıştı, ne bileyim kese yoktu da düşük riski olabileceğini veya kanamam olduğunda belkide paniklememem ve telefonda düşük yapacaksın bebeğini kaybediyorsun demenin ne kadar kötü olduğunu biliyordu. Ya da hiçbiri değildi ben öyle hissetmiştim. Artık o bir kuru fasülyeydi yani işte fetus 🙂 Daha önceki tecrübemiz yüzünden hemen yine testler yapıldı yine erkendi aslında 6 haftalıktı.
“Hadi bakalım çocuklar 4 hafta sonra görüşürüz “( Hufff! Neden her hafta değil ki hatta bence iki günde bir olmalı görüşmemiz. 🙂 )
Daha öncesinde 15 gün kolumu kıpırdatmadan yattığım gebelik kısa sürünce bu defa dedim ki; “Kusura bakma canım ama hayata geleceksen güçlü olmalısın ben bir süre daha hiçbir şey yokmuş gibi hayatımı yaşamaya devam edeceğim.” Dediğim gibi de oldu. Mesela bir hafta sonu Belgrad ormanında tam tur 6 km yol yürümüşüz bana mısın demedi fasulye. 🙂
Kalp atışı
Doktorum şov insanı değildi ultrasonda neye bakılacaksa bakar ölçer eder sonrada bilek güreşi yapacakmış gibi elini kavrayıp seni kaldırır sohbete devam ederdi. Zaten bebeğimiz de yüzünü göstermeyi sevmediği için sadece bir defa görebildik. Fakat o gün her şey bambaşkaydı. Çünkü filmlerde gördüğümüz o sahneyi bu defa ben yaşıyordum. Pauww pauww pauww… İşte bu içimdeki minik kuru fasulyenin kalp atışlarıydı… Bu sahnede gözler zaten otomatik doldur boşalt oluyormuş onu anladık. 🙂 Çok mutlu olmuştuk. Çünkü artık her şey daha gerçek net ve olması gerektiği gibiydi…
Bebek değil o göbek!
Yine “Nasılsınız çocuklar?” diye sordu. Atladım hemen “Ya ne çabuk göbeğim çıktı, erken değil mi daha? ” Bir bana baktı bir eşime. “İçinde santimlik bir şey var şuan ne bebeği tatlım göbek o börek yemeyi kesmelisin!” dedi.
“Peki tamam. 🙁 ” dedim. Totalde 20 kilo aldım ama zaten 44 kilo ile hamile kalınca 20 kilonun lafı bile olmuyor canım.:) Bu yüzden göbeğimi çok severdi, çiroz hamile çok gelmezmiş tabi 🙂
Cinsiyet
Ben hiçbir şey anlamadım ama tabi o gördüğü milyonlarcasından biriydi. “Evet çocuklar bu bir erkek” dedi. Sağlıklı olsun da cinsiyet önemli değil scriptini kullandık hemen tabi ama çok sevindim. Çünkü kızdan çok erkek çocuklarını hep daha çok sevmiştim… Yaşasın oğlumuz oluyor! Şaka maka bu erkek bebek soyadımızı devam ettirecek şimdilik tek erkek ve ailelerin ilk torunu olacaktı. Bu yüzden ona doğduğunda Ata torun denilecekti. Zamanlarında canım hep
Makyaj
Bu defa ilk randevu saatini almışım niyeyse artık, ev de hastaneye çok yakın değil tabi apar topar çıktım evden. Hamilelik sürecim boyunca kendime özen göstermeye çalıştım. Asla 9 ayını bir tayt ve aynı gömlek, dağılmış saçlar, sağa sola yalpalayarak yürümeler ve soluk bir benizle geçirmeyecektim. Çok şükür öyle de olmadı, sadece o gün hiç makyaj yapmadan çıkmıştım evden. Direkt sordu; “Neden makyaj yapmadın?” diye 🙂 ee şey kem küm, çıkışta da kapıya kadar uğurlarken tembihledi; “Bir daha görmeyeceğim seni makyajsız.” O günden sonra her randevuya gidişimde annem sorar oldu “Kızım makyaj yaptın mı? Egemen Hanım öyle görmesin seni diye. :)” Tatlı kadın:)
Emrah nerede?!?!?
Tüm kontrollerim de istisnasız benimle gelen eşim sadece bir kontrolde bizimle gelememişti. O gün daha hastane odalarının olduğu koridorda yürürken uzaktan beni görüp korkulu gözlerle; “Emrah nerede? O benim işaretim nerede o?”diye heyecanla bana koştu. Çünkü biliyordu ki Emrah her koşulda benimle gelirdi sadece bir durum hariç. 🙂 O durum da onların arasında. 🙂 Ama korkulacak bir şey yoktu sadece gelmemişti işte.
Nst vs Nts
Nst ve Nts’yi hep karıştırdım sürekli İngilizce terimler attık kafadan normal sancı testi bizim için adıydı. Randevulara gitmeyi çok seviyordum, orada olmayı da oturup beklemeyi de. İşin içine bu Nst girince daha keyifli oldu bol bol orada vakit geçirir olduk tabi kalp atışı dinlemek de ayrı bir zevkti…
Doğum
Sancısını sormuştum bir kere düşük gibi mi diye, “Yok tatlım alakası yok. Onu zaten fark edersin demişti” Egemen Hanım. Anladım! Normal doğum yapmış ve beni bu konuda destekleyen bir kaç arkadaşım hep bir ağızdan aynı şeyi söylediler; “5 dakika belin ağrıyacak sonra 3 dakika da doğuracaksın.” Doğumdan sonra ziyaretime geldiklerinde bir daha sordum; “Yav hani 5 dakika sürecekti?”
09 Aralık 2015
Gece saat 4 civarı DAN! O da neydi be demeye kalmadan yine bir DAN! A a metronom gibi süreyle geliyor hım ben bunu hallederim dedim sancı buysa. Nefesimi ayarlamaya çalışarak bir elimde saat süresini kontrol etmeye başladım. 15 dakika da bir belime bir sancı giriyor bir anda ve yine bir anda geçiyor hiçbir şey yok. Tamam dedim aynı Egemen’in dediği gibi zaten fark ederim bu sancı başkaydı. DAN! Suyum gelmeden ya da kanamam olmadan hastaneye gitmemize gerek yoktu. O süreci evde geçirmek daha rahat ve konforlu olur demişti bir keresinde. Ben de içeride doğum için İzmir’den gelen halam ve yanımda her şeyden habersiz uyuyan eşime belli etmeden sessizce sancıları takip etmeye başladım. Bu arada sık sık tuvalete gidip kanama olup olmadığına bakıyordum. En sonunda saat 7 ye yaklaşırken ufak bir kan geldi. Elimi yüzümü yıkadım, yüzüme çok hafif bir makyaj yaptım. Önceden hazırladığım doğum için hastaneye giderken giyeceklerimi askıdan aldım ve giyindim. Hazır olduğumda eh artık saat de insani bir saat olmuş insanları uyandırayım diyerek eşimin yanına gittim.
“Aşkım uyan benim sancılarım başladı!”
“Nasıl?!?!?”
Doktoru aramak aklımıza geldi aradım telefon çaldı çaldı açılmadı. Korktum! Bir iki dakika içinde telefonum çalmaya başladı. Arayan doktorum Egemen Hanımdı. Ne çok aratmışım kendimi ben bak şimdi yazarken düşündüm de. 🙂 Uykudan uyandırmıştım. Belli sonradan hatırladım bugün çarşambaydı.İzin günü. 🙁 Neyse anlattım sancımı kanamayı… “hastaneye git tatlım. Ben de geliyorum. Beni haberdar ederler sen varınca” dedi. İzin gününde bir de sabahın köründe uyandırmıştım çok utandım. 🙁
Google eksik listesi beş kez check edilmiş hastane valizini aldık ki bu sadece ben ve bebeğin eşyalarıydı. Geri kalan süspüs iki valizle ayrıca gelecekti ahiretliğimle. 🙂 bütün sarı arabalar bizim diyerekten taksi çağırdık. O sırada işe gitmek üzere olan eşi doktor kendisi kadın doğum hemşiresi komşumuzla günaydınlaştık. Hey! ben doğuruyorum! demek istedim bir an…
Taksi geldi bindik ve İstanbul’un en kilit sabah trafiğine bodoslama daldık. Resmen işe gidiş saati trafiğine takıldık arkadaş! Bir ara daha hızlı gidemez miyiz dedim eşim de; “Dörtleri yaksak mı ?” diye kibarca sordu en son halamda bombayı patlattı. “Kızcağız arabada doğuracak emniyet şeridinden gidemez misiniz?” Meğer taksici amca benim (20 kilo aldığım bedenimi ve göbeğimi fark etmemiş.:) ) Jeton düşünce aksiyon filmine bağladık neyse ki 4 numaralı korkulu rüyamdaki gibi takside doğurmadım.
Bundan tam bir yıl önce hemen hemen aynı tarihlerde acı bir sancıyla girdiğim ve bir kayıp ile çıktığım acil kapısından yine giriyordum. Bu defa karnım burnumda… Hemen tekerlekli sandalyeye aldılar. Önce Nst’ye bağlandım. Yaklaşık 5 -10 dk da bir 60 larda geliyordu sancı. Saat erken olduğu için nöbetçi doktor Fahri Beydi. Fahri Bey muayene etti ve sadece 1 santim açılma olduğunu söyledi. Yani?! Neydi ki kaç olmalıydı? Nasıl açılacaktı? Kim açacaktı? Ben genelde de meraksız bir insan olduğumdan özellikle de normal doğumdan korkup kaçmamak için bu konuda video fotoğraf v.s gibi hiçbir şey okuyup izlememiştim. Doktoruma da anlattırmadım, sorgulamadım detaylıca. Ama şimdi öğrenme zamanıydı. “Daha erken” dedi Fahri Bey ve anlatmaya başladı on santime kadar açılması 3 günü bile bulabilirdi. Bugün doğum olmayabilirdi ve hatta eve bile dönebilirdik çünkü doğum olmayınca anne adayları sıkılıyor anladığım kadarıyla doktorlara sarıyormuş hadi ne zaman doğacak diye. “Ben Egemen’e bilgi vereceğim” dedi. Kısa bir süre sonra Egemen Hanım aradı. “Yoldayım tatlım durumun ne?” Nasıl rahattır sesi sakinleştirici gibi.:) Anlattık durumu tabi o bilgilendirilmiş sadece beni kontrol ediyor. “Tamam, ben geliyorum” dedi. Heh bir iki saate doğar dedim. Tabi doğar he canım he…
Eve gitmek istemediğim için yatış işlemlerim başladı ve Kadıköy’ü hiç o açıdan görmediğim deniz manzaralı 417 nolu odaya geçtik. Bir hasta bakıcı bana o mavi sırt ve popo dekolteli kıyafeti giydirdi. Düzenli olarak kalp tansiyon v.s. ölçülmeye başlandı. Bu arada bol bol yürümem tavsiye edildi. Bir an bir saniye bile yanımdan ayrılmayan eşimle işte o yatakta kenetlendi ellerimiz doğum olana kadar hiç bırakmadı elimi… Sancılar artık daha da şiddetli olmaya başlamıştı Egemen Hanım ile Fahri Bey çıkageldi. Fahri Bey; “Doğum olmaz bugüne sen eve git” diye dalga geçmeye devam etti ki ekledi; “Çok neşelisin. Daha yüzüne doğum vurmamış. ” “Ya olur mu hani çok eğlenecektik doğumda” dedim. Egemen Hanım’a bakıp gülümsedi yüzüne doğumun vurmasını saatler ilerledikçe sancılar arttıkça ve doğumdan kısa süre önce çekilmiş fotoğraflarımdan anladım neymiş meğer. Egemen Hanım kontrol etti;”Evet henüz çok az açılmış, bekliyoruz” dedi…
Sancılar o kadar çok artmıştı ki artık dayanmakta zorlanıyordum ama henüz hiçbir şey başlamamıştı. O sırada odada benimle birlikte eşim, annelerimiz halam ve ahiretliğim vardı. Fakat insanların konuşmaları hırıltı gibi geliyor, sancı geldikçe inler gibi sesim çıkıyor ama orada birilerinin olması beni daha da geriyordu. Eşim dışında herkesin odadan çıkmasını istedim. Sonrasını kapı önü diye onlardan dinlemek lazım 3 ayrı dizi film çıkartacak karakterlerdir hepsi malum.:)
Ablamın geldiğini hatırlıyorum ama onu kovaladığımı hatırlamıyorum. “Git Kamucan şimdi değil” demişim. Onlar dışarıda bekleyedursun ben artık kendime engel olamıyor sancı girdikçe bağırmaya başlamıştım. Çok utanıyordum ama bağırmak da sancıyı sanki hafifletiyordu. Bir an aklıma düşük yaptığım gece geldi. İşimiz bitmiş asansörü beklerken tam karşıdaki odanın kapısı açık üzerinde çarşaflarla birinin yattığı belli bir koltuk vardı, içeriden de çığlıklar geliyordu. Demek ki takip ettiği doğum buydu diye düşünmüştüm. Ve dedim ki; “Şanslısın kızım gündüz bağırman daha iyi. Gece bağırıyor olsaydın daha çok utanırdın” diye kendimi motive ettim. Saat 15 civarı olmuştu ve artık dayanmak gerçekten çok zorlaşmıştı Nst 5 dakikada bir 140 ları gösteriyordu. Daha kaç tane sancı gelecek o rakam 140 dan kaça çıkacak bir bilsem her şey benim için daha iyi olacaktı. Ara ara odaya birileri giriyor bir şeyler söylüyordu. Annemin elimi tutuşunu, ablamın sırtıma enerji verişini, ahiretliğimin sırtımı sıvazlayıp öpüşünü hatırlıyorum hayal meyal. Birde ellerini morarttığım eşimin sıcaklığını… Saat 16 civarı çığlıklarım iyice artmıştı oda kapım açık kalsın istemişti Egemen Hanım, sonra aşağı katta hemşire kızlara; “Ay ben çok bağırmışım sesim buralara da geldi mi?” diye sorduğumda tatlı tatlı gülümsedilerse de biliyorum ben o gün hastaneyi inletmiştim! Kimsenin de gıkı çıkmamıştı. (Ay yine utandım herkesten özür dilerim.) Muayene edildim yine 7 santim olmuştu bu iyi bir şeydi herhalde ama dayanamıyordum, artık vazgeçmeye başlamıştım. Neredeyse 9 ay boyunca Tanrı’nın verdiği o lütfu normal doğum yapabilmeyi artık yapamayacaktım. Bu defa çığlıklarım yerini “Ben yapamayacağım. Ne olur beni alın, kesin beni !” diye ağlamaya dönmüştü. Sonradan anlatıyorlar çok kibarmışım hatta gereksiz kibarmışım.:) Çok sevdiğim bir dostum dedi ki; “Ben senin yerinde olsam kocadan başlar doğuma kadar her şeye ana avrat giderdim.” 🙂 Oysa ben; “Çok rica edeceğim lütfen dayanamıyorum beni sezaryene alın lütfen yapamayacağım.” diye kibarlıkla işimi çözmeye çalışıyormuşum. Hemşirenin birazdan iğne yapacağını onun beni rahatlatacağını söyledi doktorum. Bendeki tepki ne; “Yalan söylüyorlar. Vitamin iğnesidir o. Kesin ağrım dinmeyecek biliyorum.” Valla kavgada söylenmez, tekrar özür. 🙂
Sonrası çok net değil, parça parça anlar var zihnimde…
Çok terlemişim üstüm değiştirildi…
Kapıda gelenler çoğalmış birilerinin sesini duyuyordum.
Suyum henüz gelmemişti ama bir saatten sonra açılma hızlanmıştı. Zamanın nasıl aktığını hatırlamıyorum. Açılma 9 santim olmuştu birileri konuşuyordu ve ben çok yorgun hissediyordum kendimi. Vitamin iğnesi diye kandırırlar dediğim iğne ne ise resmen jöle gibi olmuştum. 🙂 Kafam güzeldi ayol kibarlıkta ondan. Bu arada hemşireler ve eşim sürekli derin nefes al nefes ver sakın ıkınma diyordu. Çünkü makinedeki kalp atışı yavaşlıyordu. Ama derin nefes hiç alamıyordum, aşağıda bir yer ben nefes aldıkça patlayacak gibime geliyordu.
Derken akşam olmuş ben iyice bitkin düşmüştüm, eşim elinin terini bacağına silip hemen tekrar elimi tutuyor o da zor dayanıyordu. “Sen beni sevmiyor musun? Görmüyor musun yapamayacağım neden almıyorlar bebeği” demişim çok üzülmüş bu söylemime ve ben bunları hiç hatırlamıyorum! Oysaki normal doğuma girecek kadar seviyormuş beni… Bu arada dışarıda ablam da deliriyor neden bağırıyor bu kadar neden olmuyor neden diye halam sakinleştiriyor; ” Eee çocuğum böyle bir şeydir normal doğum az kaldı geçecek…”
Bir sıcaklık hissediyorum ve ardından Egemen Hanım’ın sesi ” Hadi tatlım gidiyoruz artık.” Zar zor patlamak üzere bir bomba gibi hissettiğim bedenimi tutuyorlar tekerlekli sandalye ile asansöre biniyoruz. Asansörün aynasında kendimi gördüğüm de Fahri Bey’in söylediği geldi aklıma, tipim öyle bir dağılmıştı ki yüzüme doğum vurmuştu hem de ne vuruş. 🙂 O an doğum pozlarını paylaşan ünlüler geldi pür makyaj mis gibi tipler hadi be oradan!
Geldiğimiz yerde akustik o kadar şahaneydi ki söylemeden edemeyeceğim hayatımın en yüksek sesli çığlığını orada attım diyebilirim. (Ya da bana öyle geldi.) Ben çığlık atmayı bilmem ki. Artık o “Allah bir avazda kurtarsın…” kısmına gelmiş bulunuyorduk.
Egemen sordu “Emrah gelsin mi ? İstiyor musun? ” izni bir hafta önce koparmıştık aslında, eşim de doğuma girebilir mi diye, ayılıp bayılmayacağı garantisini alıp tabi demişti doktorumuz ama yine de o an sordu bir daha sordu; “Evet dedim gelsin.” Çocuklar Emrah’ı hazırlayın gelsin” dedi. O sırada birileri beni oturtuyor, birileri ışığı ayarlıyor, birileri bir şeyler yapıyor falan ve artık şaka maka başlamıştık.. Emrah’ın girdiğini gördüm kapıdan yeşil önlük giymişti önce sağ yanımda durdu sonra sol tarafa geçti. Saçımı alnımı seviyor bana destek olmak için elinden geleni yapıyordu. Yahu ben ne zor bir şey istemiştim eşimden! Bu o reklam kokan özel fotoğrafçılarla yapılan -zorunluluk harici- sezaryen gibi değildi ki! Koca yürekli sevgilim bir an olsun vazgeçmedi vazgeçirmedi… Sıra geldi zurnanın zırt dediği yere. Sabahtan beri nefes al ve ver sakın ıkınma ya yeni alınmışken şimdi de tam tersini yapmam gerekiyordu! Nefesini verme sakın tut ve ıkın! Peki ama nasıl ? Nefesimi tutuyor tam ıkınıyorken bağırıyordum olmuyordu işte. Sanırım yaşadığım en zor anlardan biriydi. İlk denememiz başarısızdı ve karşımda o kadar ciddi bana bakan iki göz vardı ki korkudan doğururdu insan. 🙂 Egemen Hanım; “Sezaryene almak hiç istemeyiz. Bebek geliyor nefesini tut ve ıkın dedi” ama çok ciddi bir şekilde söyledi… Kendimi içindeki son kalanı da çıkartmak için sıkılan diş macunu gibi hissediyordum. Çenem göğsümde gözlerimin içinde yıldızlar kayıyordu ya şimdi şuan doğurabilecektim ya da, ya da sını bilemiyorum.
Saat 19:56 Bir anda küt diye göğsümün üstünde bir ağırlık hissettim eşim ağlıyordu… Pek tabi ben de ve Egemen Hanım’da. 🙂 Üstümde sıcacık bir bebek vardı. Tutmaya çalıştım ne yapacağımı bilemedim. Doktor ve hemşire ilk kontrol için hemen yan tarafıma aldılar. Sonra gördüğüm manzara ise oğlumuz Onat dünyaya gelişinin şerefine kutlamaya başlamış şampanya patlatmış gibi havaya doğru işiyordu! Merhaba dünya, ben geldim! Sonra bir süreliğine kayıt kesildi bende. 🙂 Gözlerimi açtığımda odaya gelmiştim etrafımda ailem ve dostlarım ağlaşıyor bir şeyler diyorlardı. Ardından minik beyimiz Onat getirildi ve hayatımız o andan itibaren tamamen değişti. Mutluluk heyecan merak hepsi kapıda zaten içeri girmeyi bekliyorlardı, buyur etmiş olduk.
Bu sürecin harika geçmesinde psikolojimin ve tabii ki çevremin büyük etkisi vardı. Ailem dostlarım iş arkadaşlarım v.s… Ben şanslıydım çok güzel bir gebelik süreci yaşadım, ama en büyük paya sahip iki kişi vardı. Biri sevgili eşim biri de sevgili doktorum Egemen Hanım. İkisine de ne kadar teşekkür etsem azdır… Tam dört defa vazgeçmişim normal doğumdan. (Hatta doğurmaktan.) Ama onlar vazgeçmedi, vazgeçirmedi… Ben doğumdan yarım saat sonra odada yürümeye başladığımda şükür ediyordum Tanrı kadına çocuk doğurmayı nasip etmişti ve ben bu mucizeyi yaşayacak kadar şanslıydım! Bir keresinde annem söylemişti “Her yeni doğan bebek Tanrı’nın insanoğlundan ümidi kesmediğinin işaretiymiş.” Yaşasın bir bebek dünyaya getirmiştim, demek ki halen ümit vardı!